• Ana Sayfa
  • Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
  • Hareket’e katıl!
  • Hareket’e sor!
  • Haziran
  • İletişim
Cumartesi, Mayıs 17, 2025
  • Gündem
  • Makaleler
    • Emperyalizm ve Dünya
    • Emek Hareketi
    • Ulusal Sorun
    • Bilim & Felsefe
    • Tarım Sorunu
    • Kadın Mücadelesi
    • Kültür & Sanat
    • Çevre Sorunu
    • Sağlık
    • Eğitim
  • Temel Tezler
  • Doğru Yerden Öğrenelim
  • Devrimci Kişilik
  • Hareket’e katıl!
No Result
View All Result
Devrimci Hareket
No Result
View All Result

19 Aralık: Katliam ve direniş  

Facebbok'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

19 Aralık katliamının üzerinden tam 20 yıl geçti. 20 yıl önce faşizmin eli kanlı güçleri ülke topraklarında devrimci hareketin bütününe yönelik gerçekleşmiş en büyük saldırılardan birini hayata geçirdiler. Katliam uzun erimli bir tasfiye planının ilk adımıydı.

19 Aralık 2000’de devrimci tutsakların bulunduğu 20 hapishanede eşzamanlı olarak büyük bir operasyon başlatıldı. 10 bine yakın özel eğitimli asker ve polisin katıldığı, her türden silah ve aracın kullanıldığı operasyon üç gün sürdü. En küçük ayrıntısına kadar planlanmış bu katliam amaçlı operasyona, algı mühendisliği ürünü bir utanmazlık örneği olarak “Hayata Dönüş” adını verdiler. Dört duvar arasına sıkıştırılmış devrimci tutsaklar kimyasal gazlarla yakılarak, gaz bombaları kapsülleriyle ya da kurşunlarla vurularak katledildi. 28 devrimci tutsak öldü, yüzlercesi ağır biçimde yaralandı.

Sermaye medyası katliamı “sahte oruç kanlı iftar” (Milliyet) gibi onur ve şereften nasibini almamış yalanlar ve soysuzca benzetmelerle aktararak halk düşmanı niteliğini bir kez daha tescilledi.   

Operasyon/katliam kararı MGK’da alındı. Dönemin başbakanı Ecevit’in operasyon sonrası sarf ettiği “100 ölü bekliyorduk” cümlesi daha büyük bir katliam yapmayı planladıklarını gösteriyordu.  Kimilerinin hala saygıyla yad ettiği, solcu payesi biçtiği Ecevit’in operasyon öncesinde bir albaya “kılıcınız keskin olsun” temennisinde bulunduğu da mahkeme kayıtlarına geçti. Aynı albayın ifadesine göre “Halkçı Ecevit” halkın yiğit evlatlarının vahşice katledildiği operasyonu “zor ama çağın en önemli operasyonu” olarak tarif etmişti.

19 Aralık egemenlere göre neden “Çağın en önemli operasyonu”ydu?

19 Aralık devlet açısından 1995 yılından beri adım adım gerçekleştirilen, Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar, Burdur hapishaneleri katliamlarının son adımı, finaliydi. Operasyon ülke sathında devrimci muhalefeti etkisizleştirme/tasfiye etmeye dönük stratejik bir planının parçasıydı.

F tipi hapishanelerin devreye sokulmasıyla, tecrit altına alınacak tutsakların örgütlü hareket etme imkanını kaybedecekleri ve siyasi kimliklerine dönük saldırıya karşılık veremeyip teslim alınacakları öngörülüyordu. Devlet böylece, devrimcilerin kan ve can bedeli özgürleştirip birer devrim okuluna dönüştürdüğü, toplumsal muhalefete moral ve cesaret aşılayan, kadro üretim merkezleri gibi işlev gören hapishaneleri kendisini için tehdit olmaktan çıkarıp, topyekûn tasfiye amaçlı planının aracı haline getirecekti.

Vahşetin uluorta sergilendiği katliamla ve yanısıra işkencenin, tecridin kol gezdiği F Tipi hücre sistemi umacasıyla korku iklimi yaratılacak ve kalıcılaştırılacaktı. İçerisi gösterilip dışarısı teslim alınacak, düzene karşı itiraz kaynakları kurutulacak, toplumu hücreleştirmenin yolu açılacaktı. Ecevit “çağın en önemli operasyonu” derken egemenlerin hayallerini süsleyen bu planın işleyeceği beklentisine atıfta bulunuyordu. 

Devrimci tutsakların operasyon sürecinde ve sonrasında devreye sokulan F Tipi hapishanelerdeki saldırılara karşı sergilediği direniş planın istendiği gibi işlemesine engel oldu. Ancak F Tipi saldırısının toplamda devrimci güçler nezdinde güç kaybına yol açan bir etkide bulunduğu da açıktır. Düzeniçileşmenin, uzlaşmacı eğilimlerin güç kazanması başka etmenler yanında bu sürecin yarattığı kırılma ve boşlukla da ilgilidir.

Devletin kanlı planı: Ruhsal ve ideolojik kuşatma

Faşizmin neden bu katliamı gerçekleştirdiğini anlamak için önce tecridi ve F tipi gerçekliğini bilmek gerekiyor. F tipi, onu önceleyen ve adeta bir laboratuvar olarak kullanılan tüm deneyim ve birikimlerden süzülerek biçimlendirilmiştir. Ne var ki inceltilmiş halde de olsa, çıplak zora dayalı önceki örneklerden öz itibariyle farklı değildir.

F tipinde tecrit ve yalnızlaştırma öylesine yoğunlaştırılmıştır ki hapishanenin fiziği de yönetmeliği de tutsakların hücreden çıkartıldıkları (avukat ve aile ziyareti) özel durumlarda dahi birbirleriyle karşılaşmalarına imkân tanımayan biçimde tasarlanmıştır. Bu durumu, ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlarda çok daha net biçimde gözlemek mümkündür. Onlar, “F”nin içinde ikinci bir “F”ye kapatılırlar; adeta zindan içinde zindan yaşarlar.

Sanıldığının aksine tecrit sadece fiziki kuşatma değildir. Ruhsal ve ideolojik kuşatma da söz konusudur. Tutsak, adeta moral geçirmez duvarlarla çevrilidir. Bu nedenle abartısız söylemek gerekirse, tecrit bir çeşit ölümdür; yaşamdan soyutlanma halidir. Tutsaklıkta tecritle beraber zaman durur. Bir içeri girilen zaman vardır bir de o an. 

Tecritte dün de yoktur gelecek de, sadece an vardır. Her şey yalnızlık duygusunun yaşatılması ve giderek daha yoğun biçimde hissedilmesi üzerine kurulmuştur. Beyaz, sadece bir renk değil, hiçlikle özdeş bir algıdır; algısızlıktır. Bilindiği gibi duyusuzluğa (görmemeye, konuşmamaya, işitmemeye) mahkûm etmek, Guantanamo gibi en özel işkence merkezlerinin uygulamasıdır.

Tecridin yorgunluğu, dışarıdaki yorgunluklara benzemez. Büyük oranda ruhsaldır; kimileyin umut yorulur, kimileyin beklentiler. Tecritte kişi yokluktan bile yorulur. Bu durum ruhsal dinlenme ihtiyacını öne çıkartır.

İşte 19 Aralık’ta can pahasına direndiğimiz, faşizmin ince ince planladığı kanlı, yavaş ve zamana yayılmış saldırganlık budur.

19 Aralık ve Devrimci Hareket

19 Aralık operasyonu esnasında hapishanelerde bulunan yoldaşlarımız bütün güçleriyle direnişin içinde yer aldı. İki yoldaşımız tüfekle hedef gözetilerek atılan gaz kapsüllerinin vücutlarına isabet etmesiyle ağır şekilde yaralandı. İyileşmeleri uzun tedavi süreçlerini gerektirdi. Yoldaşlarımız götürüldükleri F Tipi Hapishane’de de büyük bir kararlılıkla direnişin içinde yer aldı. Siper yoldaşlarıyla birlikte devrimci iradenin teslim alınamayacağını gösterdiler.

19 Aralık sürecinde ölümüne sergilenen direniş devrimci duruşun gereğiydi. O devrimci duruş ki, yarattığı direniş geleneği ile geçmişi geleceğe bağlayan, moral değerlerimizi ayakta tutan en sağlam halka oldu daima. 

Devrimci tutsaklar “kaybettiğinde değil direnmekten vazgeçtiğinde yenilirsin” sözünü şiar edinmişlerdi. Vuruldular, öldüler ama direnmekten vazgeçmediler, yenilmediler.

19 Aralık’ta yitirdiğimiz yoldaşlarımızı özlemle anıyor ve o katliam gününde; farkların silindiği o direniş alanında kurulan yoldaşlığı yaşatacağımıza, düşenlerimizin miras bıraktığı değerleri devrime taşıyacağımıza söz veriyoruz.

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!

Devrimci Hareket

19 Aralık 2023

  • Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
  • İletişim
devrimcih@yahoo.com

© 2019 Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Hareket Dergisi

No Result
View All Result
  • Gündem
  • Makaleler
    • Emperyalizm ve Dünya
    • Emek Hareketi
    • Ulusal Sorun
    • Bilim & Felsefe
    • Tarım Sorunu
    • Kadın Mücadelesi
    • Kültür & Sanat
    • Çevre Sorunu
    • Sağlık
    • Eğitim
  • Temel Tezler
  • Doğru Yerden Öğrenelim
  • Devrimci Kişilik
  • Hareket’e katıl!

© 2019 Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Hareket Dergisi