• Ana Sayfa
  • Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
  • Hareket’e katıl!
  • Hareket’e sor!
  • Haziran
  • İletişim
Cumartesi, Mayıs 17, 2025
  • Gündem
  • Makaleler
    • Emperyalizm ve Dünya
    • Emek Hareketi
    • Ulusal Sorun
    • Bilim & Felsefe
    • Tarım Sorunu
    • Kadın Mücadelesi
    • Kültür & Sanat
    • Çevre Sorunu
    • Sağlık
    • Eğitim
  • Temel Tezler
  • Doğru Yerden Öğrenelim
  • Devrimci Kişilik
  • Hareket’e katıl!
No Result
View All Result
Devrimci Hareket
No Result
View All Result

Uzlaşma ve oyalanma değil devrimcilik zamanı

Facebbok'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

 

Bir süredir, 19 Mart sonrası ülke gündemi dahil hemen her şey, “PKK’nin feshi” gündeminin gölgesinde kalmış durumda. Bu alandaki “süreç” ise bırakalım umudu beslemeyi, pek çok açıdan sorunlu ve tartışmalı nitelikler taşıyor.

PKK’nin fesih kongresi sonrasında, aynı kefeye koyuyor olmasak da her iki taraftan belirsizliklerin ve hatta tutarsızlıkların yansıdığını söyleyebiliriz.

Kararların neyi ne kadar kapsadığı şimdilik “fil tarifini” andırıyor. Kandil, “biz adımlarımızı attık sıra devlette” duruşunu sergiliyor. Devlet de “bu yetmez diğer gereklilikler için gözümüz üzerinizde” demeye getiriyor. PKK, “bu bir son değil bir başlangıçtır” dedi ve devletin yasal çerçeve için adım atması gerektiğini söyledi.

Kandil, uygulama için yasal düzenlemeleri, hükümet ise yasal düzenlemeler için silah bırakılmasını bir ön şart gibi gösteriyor. Açıklamada hareketin İran ve Suriye’deki varlığına değinilmiyor. Hakan Fidan ise YPG’nin askeri yapısının çözülmesi gerektiğini ancak henüz bu yönde bir adım atılmadığını söyledi.

Tutarsızlığa varan, birbirini tutmayan açıklamalar bizi ilgilendiriyor mu? Daha önce de ayrıntılandırarak anlattığımız gibi elbette, hem de birden çok nedenle ilgilendiriyor.

Aynı tutarsızlığın “olumludur, destekliyoruz, Türkiye siyasi tarihinin en önemli çağrılarından biri” mealindeki değerlendirmeler için de geçerli olduğunu söylemek haksızlık olmayacaktır.

Gerçekte mevcut belirsizliğin ve tutarsızlığın kaynağında yöntemin kendisi yatmaktadır. Sürecin, genelde demokratikleşmenin özelde Kürt sorununun sınıfsal/devrimci çözümü üzerinden atlanarak kurulmuş olması, atılan adımların ve yapılan açıklamaların bütününü sorunlu hale getiriyor. Bir kapıyı yanlış anahtarla açmaya kalktığınızda kapıyı açamamış olmakla kalmaz, bu adımınıza bağlı olarak yarattığınız beklentilerden yaptığınız değerlendirmelere kadar her konuda hem yanıltıcı hem de tutarsız duruma düşersiniz.

Olay bir bütün halinde yanlış bir yöntem üzerine kurulmuşken, kimi sadece Lozan vurgusunu veya 1924 anayasasını ele almakta, kimisi de açıklamada geçen ve gerçekte yüzyıllar öncesinde mahkum edilmiş anarşist tezlerden aktarma “Demokratik Toplum Sosyalizmi” vurgusuna bakıp Türkiyeli sosyalistlere aklınca ders vermeye kalkıyor.

Kısacası, sürecin başından itibaren yaptığımız değerlendirme ve uyarılarda da söylediğimiz gibi bugüne dek ortaya konulan adım söylem ve çerçevelerin, demokratikleşmenin/çözümün nasıl olacağını değil nasıl ve neden olamayacağını tarif ettiğini söyleyebiliriz.

Dünya elbette değişiyor. Buna bağlı olarak yöntem ve araçlarda da güncelleme mümkün; doğru ve gereklidir. Ne var ki bu ihtiyaç, ilerici insanlığın özgürleşmeye dair teorik ve pratik birikiminin reddine veya sulandırılmasına gerekçe edilemez; kurtuluş projeleri, Marksizm tarafından mahkum edilmiş tezlerin üzerine bina edilemez.

Ülkede bir gün içerisinde basına düşen gelişmelerden sadece bir kısmı alt alta konulduğunda, bırakalım demokratikleşmeyi, faşizmin ne denli kurumsallaşıp derinleştiğini, atılan hemen hiçbir adımın neden tesadüf olmadığını ve iktidarın kimi sözlerini cımbızlayıp oradan umut devşirmenin ne büyük gaflet olduğunu görmek mümkün.

Gündemden başlıklar

*TTB İnsan Hakları Kolu Yürütme Kurulu üyesi Ayşe Uğurlu’ya Ankara Kadın Platformu’nun 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine dair düzenlediği basın toplantısındaki metni okuması üzerine açılan soruşturmada “memuriyetten çıkarma” cezası verildi.

*Diyanet İşleri Başkanlığı, 120 günde 42 milyar 483 milyon 861 bin TL harcadı. Başkanlık, Türkiye’de on milyonlarca yurttaşın yoksullukla mücadele ettiği Ocak-Nisan döneminde günde 354 milyon TL kaynak kullandı.

*Filistinlilerin Büyük Felaket (Nakba) olarak adlandırdığı İsrail’in bağımsızlığını ilan edişi ile Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutmasının üzerinden 77 yıl geçti. Nakba’nın yıldönümünde İsrail’in Filistin topraklarına saldırıları şiddetlenerek devam ediyor. (Bizde her gün darbe, Filistin’de her gün Nakba. Bu arada Erdoğan’ın çevrimiçi olarak katıldığı Trump-Colani görüşmesinde Trump’ın istekleri arasında Suriye’deki Filistinlilerin sınır dışı edilmesi de yer alıyor.)

*6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen on binlerce kişinin kaldığı konteyner kentler birer birer kapatılıyor. Osmaniye’nin ardından Diyarbakır’daki konteyner kentte de depremzedelere tahliye uyarısı yapıldı.

*TBMM’de Kürtçe gerginliği: MHP’li Başkanvekili DEM Partili vekilin mikrofonunu kapattı.

*Beton tesisleriyle ve maden projeleriyle Ankara Haymana’yı ele geçiren Limak, 12 yılda 7 ÇED onayı aldı. Son kararla birlikte şirket, 5 bin 700 futbol sahası büyüklüğündeki orman ve tarım arazisini çöle çevirecek.

*Erdoğan, önceki gün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, siyasette başlayan yeni dönemin etkisiyle kayyum uygulamasının istisna olacağını söyledi. Ancak sözlerinin devamında istisna olacağını söylediği kayyum uygulamasının bundan sonra yerel yönetimlerde yerleşik bir kuruma dönüşeceğinin işaretleri de yer aldı.

*Çalık Holding’den tazminatını isteyen işçi dövülerek öldürüldü.

*Kayyum Rektör Naci İnci, Nureddin Yıldız’ı Boğaziçi’ne konuşma yapmaya çağırdı. İtiraz edenler saldırıya uğradı, gözaltına alındı ve tutuklananlar oldu.

*Yeni yargı paketinde suç örgütü kurmak ve üyesi olmak suçunun cezasının artırılması öngörüldü. Suç örgütü kurmanın cezasının üst sınırı 8 yıldan 10 yıla çıkarılacak. Düzenlemeyle birlikte hasta ve engelli hükümlülere yönelik yasa maddesinin de kapsamı genişletilirken, bahse konu düzenlemeden “terör” hükümlüsü hastaları kapsamayacağı belirtildi.

*19 Mart sonrası ülke geneline yayılan direnişler karşısında rejimin adımlarının bilançosu darbe dönemlerini aratmıyor. Yaklaşık 2 aya yakın bir zaman diliminde ülkede 3 bine yakın gözaltı, 500’ün üzerinde tutuklama gerçekleşti.

*İşsizlik verileri açıklandı: İstihdam oranı azaldı, gerçek işsizlik yüzde 28,5 oldu!

*Erdoğan’dan “Yerel Yönetimler Reformu” sinyali: Belediyelere merkezî denetim, yetki daraltma ve grev kısıtlaması gündemde.

Bu listeyi çok daha fazla uzatabiliriz. Daha da düşündürücü olanı, Erdoğan’ın ağzından ilk çıktığında bu yasayı “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” zannedip heyecanlananlar oldu. Gerçekte ise bu taslak başlı başına, anlamak isteyenlere faşizmi de tek adamlığın hangi boyutlara vardığını da ve yola nasıl devam edilmek istendiğini de anlatıyor.

Yazının sınırlarını zorlamamak açısından listeyi daha fazla uzatmadan söylersek; ne oluyor? Dünyada açık emperyalizmin ülkede açık faşizmin kapsam büyüterek tüm insanlığı tehdit eder hale geldiği bu koşullarda uzlaşmacılığın, sınıf karşıtına övgüye veya öykünmeye varan bu kimliksiz duruşun nedeni nedir? Binlerce yıllık sınıflar mücadelesi pratiği tam tersini anlatmasına rağmen neden solda azımsanmayacak bir kesim umudunu sistem içi kimi aktörlerin kendi iç çelişmelerine bağlamış durumda?

Sonuç yerine

1 Mayıs sonrasında yaptığımız değerlendirmede de “Ne yazık ki bırakalım bu zaaflı, ayrıştırıcı ve kolaycı politikalardan uzak durmayı; tersine, bir tükenme, konfor alanını terk etmeme ve ‘steril alanlar’ oluşturarak burjuva siyasete (sınıf karşıtına) öykünme durumuyla karşı karşıyayız.

(…)

Kitlelerin, eylemin öğreticiliği eşliğinde eşik atlama noktasına geldiği bir tarihsel konjonktürde onları geri çekmek, ‘yerinde sayma’ ve düzen içinde tutma egzersizleri yaptırmak, devrimcilerin, sosyalistlerin değil reformistlerin işidir. Bugün için bu türden duruşlar neoliberalizmin solda yarattığı çözülmenin ve düzeniçileşmenin sonuçlarıdır.” demiştik.

Tekrar söylüyoruz; iktidar, giderek el yükseltip saldırıyı artırırken, mücadelenin sınıf bilinciyle tanımlanmış gereklerinin üzerinden atlamak, mevcut olanı dahil siyasal iktidarın kendiliğinden düşmesini veya geri adım atmasını beklemek; anket sonuçlarına, olası bir erken seçime bel bağlamak, kendini de muhalif güçleri de oyalamaktır.

Kürt sorunu dahil birçok mesele yanlış tartışılıyor. Gelinen aşamada iktidar, Kürt sorununu “terör sorunu”na kadar daraltırken, Kürt hareketinin yaklaşımı bu tanıma fırsat ve imkân tanıyor.

Kürt sorunu böyle tartışılmaz, demokratikleşme böyle olmaz. Mesele salt silah meselesi değil ama Suriye’deki Rojava modeli, silah bırakılsa da bırakılmasa da Suriye ordusuna katılım veya sözü edilen başka seçenekler olsa da çözüm üretecek, ulusal kimlik dahil halkların sorunlarını çözecek bir model değildir. HTŞ’li katillerle ortaklıktan ABD-İsrail-Fransa-İngiltere ile ittifaka kadar uzanan bir duruş, hiçbir özgünlükle ve hiçbir zorunlulukla açıklanamaz. Tüm Ortadoğu halklarının başına çorap örmek, yakmak-yıkmak ve daha çok yoksullaştırmak anlamına gelen emperyalist denklemlerin bir parçası olmak değil o denklemleri bozmak projeleri yırtmaktır devrimcilik, sosyalistlik ve hatta demokratlık. Böylesi süreçlerde sosyalizmin lafzına değil, tartışılmaz ilke ve gereklerine ihtiyaç vardır; sözümüz sadece Kürt hareketine değil aynı zamanda yedeklenme konumunda olan sol yapı ve kişileredir.

Devrimci Hareket

17 Mayıs 2025

 

  • Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
  • İletişim
devrimcih@yahoo.com

© 2019 Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Hareket Dergisi

No Result
View All Result
  • Gündem
  • Makaleler
    • Emperyalizm ve Dünya
    • Emek Hareketi
    • Ulusal Sorun
    • Bilim & Felsefe
    • Tarım Sorunu
    • Kadın Mücadelesi
    • Kültür & Sanat
    • Çevre Sorunu
    • Sağlık
    • Eğitim
  • Temel Tezler
  • Doğru Yerden Öğrenelim
  • Devrimci Kişilik
  • Hareket’e katıl!

© 2019 Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Hareket Dergisi